Evlilik ve aile kurumu ilk çağlardan beri olan, insanlar için bir gereksinim olarak görülen bir sözleşme ve mikro toplumun adıdır. Evlenme ve sonrasında aile kurumuna çocukların da katılmasıyla insan için soy devam etmiş olur ve ailedeki her bir kişi bu kurumun diğer her kurumdan ziyade daha önemli bir parçası haline gelir. Aile ve evlilik anlayışı kültürlere, çağlara göre değişmiş ve farklı ritüellerle gerçekleştirilerek farklı anlamlar yüklenmiş olsa da amacı oluştuğu günden beri hemen hemen aynıdır.
İnsan biyolojik olarak yaşıyor görünse de esasında birkaç durumda hayatına devam edemez. Bunlardan ilki sosyal hayat ve ikincisi de aidiyet ihtiyacı. Evlilik kurumu ruhsal sağlık yönünden hayati olan bu iki ihtiyacı karşılamak üzere gelişmiştir. Soyun devamı ve soyun devamındakiler için de en sağlıklı yöntemin aile çatısı altında gerçekleşmesi gerektiği istisnalar hariç tüm insanlık tarafından kabul görmüştür.
Ancak evlilikle birlikte amaçlanan aidiyet ihtiyacı, sosyal gereksinimler ve soyu devam ettirme isteği gerçekleşmediği zaman kişiler bu birlikteliği sonlandırmak isterler ve oluşturulan bu kurum dağıtılır. Daha sonrasındaysa hem erkek hem kadın partnerler kendilerine bir hayat çizmek, verilen bu kararın etkilerinden sıyrılmak zorundadır. Aksi taktirde kişi hayatını devam ettiremez hale gelebilir veya bu etki nedeniyle hayatının geri kalanında hatalı kararlar alabilir.
Boşanmalarda, daha önce evlenmenin bahsettiğimiz sebeplerinden biri veya daha fazlasının oluşmasını engelleyecek temel birkaç sorun bulunmaktadır. Bunlar; partnerlerin birbirlerine karşı olan güvensizlikleri sebebiyle oluşan kıskançlık, yine partnerlerden birinin ya da her ikisinin akrabalarından ya da arkadaş çevrelerinden kişilerin aile içi meselelere müdahil olmaları, cinsel problemler, bireylerin kendi yaşamlarıyla alakalı kararlarında birbirleriyle uyuşmazlık göstermeleri ve buna bağlı olarak ortaya çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle kısıtlanmış olma hissi, sosyal çevre ve statü farklılıkları, evlilik öncesinde evlilikle ilgili bireysel beklentilerin karşılanmamış olması, aldatılma gibi başlıklardır.
Bu başlıklar altındaki ya da benzeri sorunlar sebebiyle ilişkiler ve aile kurumu tehlikeye girer, bu sorunlar çözülemez ve evlilikteki ahitleşme ruhu tazelenemezse aile kurumundan beklenen faydalar sağlanamaz ve kişiler için bu kurum amacından saparak anlamsız hale gelir. Böyle bir durumda eşler birbirlerine yabancılaşır ve -açıkça bir ifadeyle- vakit kaybetmeye başlarlar. Ayrıca söz konusu sorunlar çözülemez ve buna rağmen evlilik bir türlü sonlandırılamazsa acı ve istenmeyen sonuçlar doğabilir.
Hem bireysel hem de toplumsal olarak çok değer verdiğimiz ve hayatımızın şekillenmesinde büyük bir rol oynayan bu kurumu kurmadan önce yazının başından beri bahsettiğimiz sorunlarla karşılaşmamak adına uzman kişilerden görüş almanız önemlidir. Bunun yanında boşanma aşamasında da aile terapistine çift olarak başvurulması belki de çözülemeyen sorunların uzman iş birliği ile ortadan kalkmasına ve evliliğin kurtarılmasına aksi taktirde ise boşanmanın bireylerde oluşturacağı olumsuz psikolojik etkilerin daha kolay atlatılmasına yardımcı olmaktadır.